Haber

Cengiz Çandar: Erdoğan 2005’te ‘Kürt sorunu diyerek hata yaptım’ dedi

T24’ten Cansu Çamlıbel Yeşil Sol Parti’nin Diyarbakır milletvekili adayı gazeteci Cengiz Çandar ile kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi. Siyasi tavırları nedeniyle sık sık eleştirilere hedef olan Çandar, AK Parti’nin ilk döneminde Tayyip Erdoğan’la ilişkisini, ‘ama evet’ tavrını, Turgut Özal gibi siyasetçilerle bağını nasıl uzlaştırdığını anlattı. ve gazetecilik ile Bülent Ecevit. Temmuz darbe girişimine ilişkin görüşlerini paylaştı. AK Parti’yi kendilerinin değil milliyetçilerin meşrulaştırdığını öne süren Çandar, aradan geçen zamanda İslam ile demokrasinin bir arada yürümemesi gerektiği görüşüne vardığını söyledi. Olmayacak ve olmamalı” dedi.

Analiz sürecinde Tayyip Erdoğan ile bir kez uzun bir görüşme gerçekleştirdiğini ve kendisinin de Kürt meselesinin analizine ilişkin görüşlerini paylaştığını belirten Çandar, Çamlıbel’in sorularını şöyle yanıtladı:

-Hayatını benim kadar dikkatli takip etmeyenler için, röportaja siyasetle ilgilendiğinizi vurgulayarak neden başladığımı hatırlatmak isterim. Geçmişte, ortalama bir siyasi gazeteciden çok daha fazla siyasetle ilgilendiniz. Tavsiyenizi dinlediğini bildiğimiz iki politikacı hakkında sorularım var; Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan.

Erdoğan’ın benden öğüt aldığı bir durum hiç olmadı. Konuştuk ama aklın olduğunu söyleyemem. Mezopotamya Ekspresi kitabıma dahil ettiğim tek bir röportaj var. Kitapta o görüşmenin fotoğrafı da var, Erdoğan’la tek fotoğrafım o. Öğüt vermek içinse bu toplantı, onun dışında bu kategoriye girecek başka bir toplantım yok. O görüşmenin tarihi 2005. O geziden sonra Diyarbakır’a gitti, ‘Kürt sorunu var’ dedi ve devlet adına özür diledi, bu konuyu bir daha konuşmayı bıraktı. Akif Beki o dönemde onun sözcüsüydü ve kendisine başbakanla görüşmem gerektiğini söyledim. “Ben bu Kürt dünyasını iyi bilirim. Mesut Yılmaz, Türkiye’nin AB yolunun Diyarbakır’dan geçtiğini söyledi. Turgut Özal adımlar attı ama takip edilmedi. Tayyip Erdoğan yepyeni bir heyecan yarattı. Acı sonuçlarla geri dönüyor” ” Söyledim. Ayrıca bu konuları dile getirmek istediğim bir sohbet için beni uzun bir yolculuğa davet etti. Kuveyt, Yemen ve Londra’yı kapsayan bir geziydi. Sonunda Londra’dan Ankara’ya dönerken tek başımıza oturabildik. Turgut Özal’a, Erdoğan’a verilmek üzere rahmetli Adnan Kahveci’nin yazdığı bir raporu da yanıma aldım.

– Adnan Kahveci’nin sana verdiği ama senin Özal’a vermeyi unuttuğun o meşhur rapor. Bunu Mezopotamya Ekspresinde yazmıştınız.

Evet, sadece unuttum. Ev taşırken buldum. Bulduğumda ikisi de hayatta değildi. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen kendisini Tayyip Erdoğan’a götürdüm. “Karadenizli hemşehriniz Kahveci Türkiye’nin gördüğü en namuslu adamlardan biri. O hazırladı” dedim. Bu bir toplantıysa, tavsiye vermek. “Sayın Başbakan bu dünyaya hoşgeldiniz ama geri getirmezseniz çok kötü sonuçlarla geri gelebilir” dedim. Orada bana tarihi bir açıklama yaptı; “Aslında Kürt sorunu derken hata ettim, bunu söylememeliydim” dedi. Bu görüşme dışında gerekçe gösterme ifadesini karşılayan bir görüşme yoktur.

AK PARTİ’NİN 2001 YILINDAKİ TEKLİFİNİ KABUL EDERİM.

Cengiz Çandar da AK Parti ilk kurulduğunda kuruluş teklifini kabul edeceğini açıklamıştı:

– 2001’de AKP’den teklif gelse kurucuları arasında olmayı kabul eder miydiniz?

Samimi bir şey söyleyeyim mi? Yapabilirdim. Yapacağımı söyleyecek kadar net değilim ama yapabilirdim. Çünkü olası bir itiraz adamı oldum. Zaten o günün rejimi, buna itiraz eden bendim. O zamanki AKP 28 Şubat süreci sonunda ortaya çıkan bir parti olacaktı. 28 Şubat’ta Mehmet Ali Birand’la birlikte yemin etmiş bir 28 Şubat mağduru olarak, İslam’la ve Müslümanlarla uzlaşmanın mutlaka bir zamanı olması gerektiğini savunan biri olarak, ayrımcılığa karşı çıkan bir demokrat olarak bu öneriyi yapabilirdim. sanırım onlar.

– Hazır gelmişken sorayım; Siyasete devrimci soldan başlamış biri olarak siyaseten kendinizi nerede tanımlarsınız?

Berlin Duvarı’ndan sonra kendime kestiğim bir etiket bu; liberal demokrat. İngilizcede “liberter demokrat”ı tanımlıyorum. O gün kuruluşunda böyle bir kimlikle bulunabileceğimi düşündüm. Ha, arada söyleyeyim, 2002 seçimlerinde AKP’ye oy vermedim.

– Hiç AKP’ye oy verdiniz mi?

Bir kez yaptım. 2007 seçimlerinde.

‘İSLAMİZM DEMOKRATİK EĞİLİM OLAMAZ’ O DÖNEMDE TEST EDİLMİŞTİR’

Cengiz Çandar, İslam ve demokrasi ilişkisine ilişkin sorulara şu yanıtları verdi:

Burada açık olalım, yani eleştiri nedir? Siyasal İslamcıların demokrasiyi getirme konusundaki yüksek beklentiniz burada söz konusudur. “Siyasal İslamcıdan zaten demokrat çıkmaz” inancının güçlenmesi bugün sizi hedef tahtasında bırakıyor.

Gerçi o zamanlar bunu bilmiyoruz. O dönemde hiçbir yerde olduğuna dair çok fazla örnek yoktu. Türkiye’dekiler Humeyni’nin Şii doktrinine dahil değildi. Ben pek görmedim ama Müslüman Kardeşler’e bağlıydılar. Mısır’ın meşru siyasetten dışlanan mağdur bir akımı olan Müslüman Kardeşler, seçime girerse kazanacak. Nitekim bir zaman diliminde kazandılar. Ama iktidarda kalsalar anti-demokratik uygulamalara girişirler mi bilemiyoruz.

Bu eleştiriyi bize getirenler ön yargıyla “Müslüman demokrat olamaz” diyorlar. Malezya’da durum nasıl? Enver İbrahim nasıl bir siyasetçidir?

O dönem Türkiye’de denenmemiş bir şeydi. Türkiye, 1876’da, 1908’de ve en önemlisi 1946’dan sonra demokrasinin iyisiyle kötüsüyle kök saldığı, kurumları olan bir batılı ülke olarak bir bakıma denenmeye değer bir ülkeydi. Geldiğimiz noktadan geriye dönüp baktığımızda Şimdi; Bakın biz haklı çıktık diyenlere sormak istiyorum: Bunu gördünüz de haklı çıktınız mı? “İslamcılar demokrat olamaz” önyargısı o dönemde laboratuvarda denenmemiş bir denklemdi.

Türkiye şimdi bunun bir versiyonunu 20 yılda test etti. İktidarın görünen yüzü AKP’dir ve AKP’nin ilk döneminde bu partinin iktidarda kalması için devlette biriktirdiği cephaneyi Erdoğan’ın arkasına yığan bir cemaatin eliyle yaşadık bunu, bu süreci bazı sahte senaryolar üzerine inşa edilen yargı süreçleriyle güçlendirdi. “Çalışıp çalışmadığını görmemiz için test edilmesi gerekiyordu” diyorsunuz. Söylediklerini doğru özetliyor muyum?

2001’de, 2002’de, 2003’te AKP’ye kötü gözle bakmayıp bu partinin iktidarının Türkiye’de belli adımlar atabileceğini düşünürken, o döneme ait verilerimiz, dünyadaki standartlar ve benim gibi düşünen kim olursa olsun. , davranışlarımızı anlaşılır kılabilir. İçtenlikle söyledim. Bugünden oraya bakmak doğru bir ölçü değil.

Peki bugünden geriye dönüp tekrar sorayım. AKP iktidarının ve Fethullahçıların uzun süredir desteklediği siyasal İslam davası sizce Türkiye’de nerede ve neden çöktü? Örneğin, Fethullah Gülen ve takipçilerinin şiddet kullanması, siyasal İslam deneyimi hakkında bize ne anlatıyor?

Öncelikle 15 Temmuz’un ne olduğu konusunda yolun başında bile değiliz. 15 Temmuz’dan beri bu ülkeye ve dünyaya anlatılan olayın gerçekten o olay olup olmadığından emin değilim. 15 Temmuz’un ne olduğunu daha derine inmek gerekiyor. Bu nedenle 15 Temmuz’un ürettiği söylemlerle konuşmayı sevmiyorum. 15 Temmuz’da Gülen Cemaati’nin TBMM’ye tank ve toplarla saldırarak bu kadar insanı öldürdüğü ve insanları İslam’dan uzaklaştırdığı tezi ise öncelikle şunun tartışılması gerekir. 15 Temmuz gerçekten bize söylenen miydi? Önce onu tartışalım.

15 Temmuz’u Fethullahçılar yapmadı mı sanıyorsunuz?

Bazılarını içeren daha karmaşık bir olay.

Ne ima ediyorsun?

15 Temmuz, Gülencilerin de içinde bulunduğu, mevcut rejimin bilgisi dahilinde olan bir olaydır. Bu ülkede kanun hükmünde kararnamelerle onbinlerce insan var, hayatları karartıldı. Şimdi bu insanların hepsi darbeci mi? Darbeden haberleri var mıydı, sorulsa onaylayacaklar mıydı? Hiç emin değilim. Çok sayıda kurban. Bu çok dallı bir iş. Ama benim için daha da önemlisi, insanları İslam’dan uzaklaştırma konusunda Gülen Cemaati’nin AKP iktidarı kadar etkisi yok. Türkiye’de insanları İslam’dan uzaklaştırmada başrolü oynayan AKP iktidarı.

Şimdi bu kararlılığın yüzünden yine Gülenci damgasını vuracaksın. Hatta yıllar önce bir televizyon programında Gülen’i takdim ettiğiniz kısa videonuz milletvekili adaylığınız açıklandığından beri sosyal medyada dolaşıyor.

Türkiye’de dünyada eşi benzeri olmayan bir olay yaşandı. Gülen Cemaati 15 Temmuz’dan Önce Siyasal İslamcı Mıydı? Evet, siyasal İslamcı. O şiddetli mi? Hayır, ılımlı İslam. Peki AKP neyin içine giriyor? Aynı zamanda ılımlı bir İslamcıdır. Yine de kendilerini “muhafazakar demokratlar” olarak adlandırdılar. Ancak tüm kurucu ekipler Milli Görüş hareketinden gelmiyor. Yani Türkiye’de siyasal İslam’ın örgütsel arka planından devam eden insanlar.

IŞİD mi, Al-Rule mu, Selefi mi yoksa Cihatçı mı? HAYIR! E nedir?

Ilımlı İslam’ın iki önemli unsuru ve hem Sünni hem de Hanefi. Biri seçimle iktidar oluyor, diğeri eğitim kurumlarıyla toplumu içeriden dönüştürmeye çalışıyor, şiddet yok. Ilımlı İslam’ın iki unsuru arasında vücutta kan dolaşır. Ülkenin cumhurbaşkanı, dünya çapında okullarını kapatmak için Türkiye’nin diplomatik gücünü kullanıyor. Ortada akıl almaz bir nefret, çözülemeyecek kadar büyük bir kan davası var. Ölçülü İslam’ın sonu budur. Siyasal İslam’ı bırakalım, ılımlı İslam’ın sonu geldiğimiz noktadır. Elbette bununla birlikte İslam’ın siyasetteki varlığının iptali söz konusudur. İslam adına siyaset -en azından Türkiye’de- yapılamaz ve yapılmamalıdır.

‘YAPMAYIN, YAPMAYIN, YAPMAMALI’

Cumhurbaşkanı Erdoğan hala bunu deniyor. 14 Mayıs yine “Seccadeye ayakkabıyla bastılar” gibi bir propagandayla gidiyor.

İslam dışı her şeyi yaptı. Bir kere Türkiye’de seçimin adı zulüm rejimidir. İslam’ın birçok akidesini gerçekten benimsiyorsanız, İslami bir baskı rejimi olmamalı ama var. Bundan dolayı benim için üzücü bir durum çünkü ben yıllardır İslam ve demokrasi ihtimali ile uğraşıyorum ve buna gücümü harcadım. Olmadı, olmayacak ve olmamalı.

TAM GÖRÜŞME

dogansehirajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu